Hayatınızı nasıl kazanırsanız, kazanın aslında SATIŞ yaparsınız!
Yazan: Müge ÇEVİK
Belki satış kökenli olduğumdan belki de genlerimde tüccarlık olduğundan, ben hayatı koskocaman bir “satış” olarak görürüm. Ya da satışı tam da hayatın kendisi gibi.
Satış da aynen hayatın akışı gibi aşamalardan oluşur. Her adım bir sonraki adıma hazırlık yapar. Satışın temelinde karşınızdakinin parasını almak değil, ona bir şey sunmak yatar; hayatın kökü de hayatı sağmak değil tadını çıkartmak, bir anlam yaratmaktır. Her ikisinde de almadan öce vermek gerekir. Satış da önce faydayı anlatmanız gerekir, hayatta da önce kendinizi ispatlamanız.
Böyle baktığınızda ise, her ikisinin de ruhu, mantığı, felsefesi çok ortaktır. Satış da bir döngüdür hayatın kendisi gibi, tam bitti derken yeni bir şey başlar. Sistem, her ikisinde de aynı çalışır.
Ve işte tam da bu yüzden, herkes hayatta satış yaparak var olur. Ev kadını bile, öğrenci bile, mutlaka ve mutlaka satış yapar. Hatta bir dilenci bile, size iyilik yapma veya vicdanınızı rahatlatma duygusunu satarak hayatını kazanır.
Umutlar, hayaller, güven ya da aidiyet…Bazen bir fikirdir sattığımız şey, bazen bir duygu, çoğu zaman emek ve/veya becerimiz, tecrübemiz, imajımız, her şey ama her şey olabilir.
Hayat koskocaman bir alış-veriştir. Verdiğiniz karşılığında aldığınızdan ne kadar memnun olduğunuzdur, aslında hayatınızdan ne kadar memnun olduğunuzu da belirleyen.
“Ben ne veriyorum karşılığında ne alıyorum” dengesidir , hayatın temel dengesi. Terazinin diğer kefesindeki ise eşimiz, annemiz, babamız, çocuğumuz, patronumuz, dostumuz, düşmanımız ya da her kimle bir meselemiz varsa o kişidir. Peşinde koştuğumuz, arayıp durduğumuz denge de işte tam bu alış-veriş dengesidir.
Aynen ticaretteki gibi hayatta da; bazen kazık yeriz, bazen ederinin altında bir bedel ile sahip oluruz bazı şeylere, bazen çok ama çok bedel öderiz sahip olunca memnun kalmayız, bazen yıllarca hayalini kurar bir türlü sahip olamayız, bazen artıda kapanır kasa defteri bazen ekside.
İş hayatımız boyunca sattığımız şey de sadece emek değildir, bu çerçevede. İlişkiler yumağı, kişisel imajımız, yarattığımız katma değer, neyi farklı yaptığımız, kime neyi nasıl anlattığımız, nasıl sunduğumuz, hepsi sattığımız paketin içindedir. Alıcı ise iş akdini imzaladığımız şirket ya da kuruluştur.
Şirketimiz ile aramızdaki alış-veriş dengesinden memnun olmamaya başladığımız andan itibaren ise sonsuz yeni alıcılara açılabilme lüksümüz vardır. Ancak, tam da bu noktada hayatının genelinde değişim ve dönüşümü başlatmak yerine, mağduru oynamayı tercih edenler; iş hayatında da şikayet ettikleri şirketlerde yıllarca çalışmaya devam ederler.
Nasıl ki ticarette, yaptığınız bir ticaret nedeni ile müşterinize her gördüğünüzde ” sen de beni amma kazıkladın ” deme şansınız yoktur, aslında iş hayatında da bu lüksünüz yoktur. Alış- verişte, yani satışta temel prensiplerden bir tanesi sürdürülebilirliktir. Bir alış-verişin dengesizlikler içinde bile sürdürülebilir olması için ise her iki tarafın da rızası gerekir.
Şirketiniz, patronunuz, iş arkadaşlarınız ve hatta hayatınızdaki en özel insanlarla ilişkilerinize bu dengeler çerçevesinde bir kez daha baktığınızda, siz ne alır ne satarsınız? Yaptığınız alış-verişin ne kadarından razısınız? Razı olmadığınız alış-veriş ya da ilişkilerde sunduklarınızın kalitesini arttırmak için ne yapmaya hazırsınız? Razı olmadığınız alış-verişleri daha ne kadar sürdüreceksiniz?