Bireysel Gelişimin İlk Basamağı Öz Farkındalık
Yazan: Neslihan Erdoğdu
Neden insanlar kendilerine dair bir arayış içinde? ki bu yüzyıllar öncesine ait çok da bilindik bir söz ile günümüze taşınmış bir konu. Sokrates’in ‘kendini tanı’ demesinin üzerinden yaklaşık 7500 yıl geçti ve dünyaya gelen ve giden kişilerin bazılarının bu, en önemli dertlerinden biri iken bazı kişiler ise hiç bu derde düşmeden göçüp gittiler. Kendini tanımayı ve anlamayı dert edineler, “ben kimim neyim, neden bu dünyaya geldim, yaşam amacım ne, hangi özelliklere sahibim” türünden sorular sorabilecek bilinç düzeyinde bir arayışta oldular.
Yukarıda bir ayrım yaptığımı vurgulamak isterim, zira birçok insan yemek içmek vb. yaşamsal ihtiyaçları tatmin etmenin yaşam olduğunu ya da yaşamın bundan ibaret olduğunu zannederken, bir kısım da daha farklı bir bilinç boyutundan bakıp “sadece yiyip içmek ve üremek için bu dünyaya gelmiş olamam mutlaka bir nedeni olmalı” diye kafa yorup kendisi ile uğraşıyor.
Yapılan bir araştırmaya göre, insanların yüzde 95 inin öz farkındalığa sahip olduklarını sanmalarına rağmen sadece yüzde 10-15’i buna sahip. Bu ne anlama geliyor? Çevremizde bulunan her 100 kişiden sadece 10 ya da 15’i kendisine dair farkındalığa sahip. Yani “ben çok konuşurum, çok aceleciyim, kimseye güvenemem, bir şeyler ters gitmeye başlayınca hemen hevesim kaçar, biraz alınganım, çabuk parlarım, sorumluluk almaktan hoşlanmam” gibi cümleler öz farkındalık temelli söylemler olarak kabul edilebilir.
Peki bu türden öz farkındalığa sahip olmayıp da “beni çekemiyorlar da ondan, benden korktukları için aralarına almıyorlar, ben olmasam hiçbir şey başaramazlar, benim sayemde bu işler yürüyor” türünden algılara sahip çalışanların olduğu ortamda işler nasıl yürüyor?
Bu konunun iş hayatındaki karşılığı ise karşılaştığımız kişilerin kendilerinin farkında olmaması nedeniyle karşı karşıya gelinen pek çok sorun ve buna bağlı performans ve başarı düşüklüğü demek. Üstelik çalışma hayatındaki yapının bir sistem ve ekip olduğunu düşünürsek, ekip ve sistemin başarısını etkileyen hatta düşüren bir durum olarak altını çizmek hiç de yanlış sayılmaz.
Öz farkındalık iş hayatında; problem yarattığının farkında olmak, bir şeyi yapabildiğini ya da yapamadığını bilmek, sorun yarattığını anlamak ya da herhangi bir yetkinliğe sahip olup olmadığını bilmek gibi açıklanabilir.
Kendisini tanımayan kişiler genellikle;
- Geri bildirim almaya açık değildirler.
- Empati yapmakta zorlanırlar.
- İşe katkılarını ve performanslarını gerçek dışı değerlendirirler.
- Davranışlarının etkisini ölçemez ve anlayamazlar.
- Kayıtsız ve rahat davranırlar.
Bu durum iş yapma biçimlerinde zorlanma ve yıpranmalar yaratır.
En başta verdiğim oranı dikkate alacak olursak çok önemli bir durumdan bahsediyoruz aslında.
Bu nedenle belki bazılarımızın biraz mesafeli durduğu kişisel ya da bireysel gelişim bu noktada çok da hayati bir kavram.
Konunun sektör olmasını ve pek çok da kötü örnekler barındırmasını dışarda tutarak bireysel olarak herkesin belli bir gelişim göstermesini ve hatta gelişimin bitmeyen bir süreç olduğunu da gözden kaçırmamak gerektiğini söylemek yanlış olmaz.
Bu noktada en önemli konu ise bu farkındalığa sahip olmayan birinin nasıl farkındalık kazanacağı. Örneğin bir iş arkadaşımızın öz farkındalık eksikliğine sahip olduğunu biliyoruz ancak ona bunu söylesek ve bazı akıllar versek kabul etmeyip, pek çok mazeretler sıralayacak.
Bu tam da tavuk yumurta&yumurta tavuk misali. Gerçekten de farkındalığa sahip olmadığı için kabul etmeyecek, kabul etmediği için de farkındalığa sahip olamayacak.
Aslında bu noktada kurumsal yaşam bazı olanaklar sunmakta, özellikle performans değerlendirme sonuçlarına göre planlanan yetkinlik bazlı eğitimler ile bireylerin eksikliklerini görmeleri ve bunlar ile yüzleşmeleri mümkün olmakta.
Ancak pek çok kurum çalışanında da şöyle bir yaklaşım var; bu eğitimde nerden çıktı şimdi çok yoğunum zaten…
Kurumsal gelişim çalışmalarından çözüm ortağı olduğumuz şirketlerde bu derde deva olacak eğitim tasarımları yaparak öz farkındalık sağlamayı temele alan çalışmalarda görüyoruz ki en isteksiz ya da laf olsun diye gelen katılımcılarda bile ciddi kazanımlar yaşanıyor.
Özetle; hiçbirimiz ömrümüzün sonuna kadar mükemmel, şahane, bilgili, eksiksiz değiliz ve fark etmemiz, öğrenmemiz, kazanmamız gereken pek çok şey var. Hangi üniversiteden mezun olursak, hangi derece ya da başarıya sahip olursak olalım yaşam içinde öğrenmek ve değişmek durumundayız.